ALMANYA-6

ALMANYA-6

BONN
Hava Alanından doğruca CDU (Hristiyan Demokratlar Birliği) Partisi Genel Merkezine giderek, burada parti yöneticilerinden Dr.Hans Welter’den bilgiler almıştık. Daha sonraki gün ve zamanlarda SPD (Sosyal Demokrat Parti), FDP (Hür Demokratlar) ve Yeşiller Partisi’ni de ziyaret ederek, parti çalışmalarını konuşmuştuk. Günlük tuttuğum seyahatname notlarımda bu görüşmeler geniş yer almaktadır, ama aradan geçen yıllar içerisinde köprülerin altından çok sular aktığı için, o gün aldığım bilgileri bugün yazmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum.
Öğle yemeğinden sonra da Inter Nationes’in merkezine giderek, Bn.Aslan’ı ziyaret etmiş ve gezi programımın sonraki bölümleri hakkında görüşmüştük.
Akşama doğru Bonn’da bir süre dolaşmış; büyük mağazalara bakmıştık. Bonn Üniversitesinin etrafında ve içerisinde de bir süre yürüdükten sonra, parlamento, hükümet, cumhurbaşkanlığı binalarını da dıştan seyretmiştik.
Bonn Federal (Batı) Almanya’nın başkentiydi. Ünlü Rehn Nehri, kentin yanından geçip gidiyordu. Temiz, bakımlı, pırıl pırıl bir kentti…
Ertesi sabah yarım yamalak kahvaltı yaparak otelden çıkıp, Alman Kooperatifler Birliği’ne giderek, burada Dr.Wülker’den Raiffeisen Kooperatifleri ve yeni oluşan DGRV (Alman Kooperatifleri ve Raiffeisen Birliği) hakkında genel bilgiler almıştım.
Buradaki görüşmenin uzaması nedeniyle, 15 Dakikalık bir gecikmeyle Gıda-Tarım ve Orman Bakanlığına gitmiştik. Burada da Dieter Eschenbah’tan genel,Werner Bieler’den de Türkiye-Almanya İlişkileri hakkında bilgiler edinmiştim.
KÖLN
Öğle yemeğini Rehn kenarındaki güzel bir restoranda yemiştik. Burası parlamenter ve diplomatların yemek yedikleri bir mekandı. Yemekten sonra Tomris’le Köln’e uzanmıştık. Burada şarşı-Pazar dolaşıp trenle Bonn’a dönmüş, ünlü bir İtalyan restoranda nefis bir yemek yemiştik.
Ertesi sabah, siyasi partileri ziyaret etmiş; öğle yemeğinde de Alman Federal Hükümetinin Basın Bürosu Orta Doğu ve Akdeniz Bölümü Başkanının, basın Restorandaki yemeğine konuk olmuştum. Karşılıklı bilgi alışverişi ile süren yemek saat 15.00’te bitmişti. Bir süre Bonn caddelerinde dolaştıktan sonra, akşam yemeğini de Arjantin Restoranında yemiştik.
MÜNİH
30 Ocak 1986 günü Olcay’la birlikte bindiğimiz B737B uçağı, 50 dakikalık uçuştan sonra Münih hava alanına inmişti. O tarihlerde uçaklar arasındaki rekabet nedeniyle, ikramlar çok zengin yapılıyordu.
Hava alanında kiraladığımız bir taksiyle Eden-Hotel Wolf’e gelmiştik ve ben 243 No.lu odaya yerleşmiştim. Bu otel, Münih tren istasyonunun tam karşısındaydı. İstasyon ise, Türk işçilerinin gayri resmi karargahı idi!.,..Türk export mağazaları falan da oralarda idi. Adım başında bir Türk’e rastlanıyordu.
Münih Bavyera Eyaletinin merkeziydi. Aynı zamanda tüm Federal Almanya’nın da kültür merkezi…1972’de olimpiyat oyunları burada düzenlenmişti. Bavyera eski bir krallıktı. Kral Ludvig’in ahfadı hâlâ buradaki bir şatoda yaşıyordu. Son Kayzer Wilhelm’in ahfadı da âdeta kral gibi yaşıyorlardı. Prens Louis Ferdinand Reinland Pfalz’daki bir şatoda yaşıyordu. Bu ünlü Hahnzowlern ailesinden geliyordu ve bu aileyle birlikte baronlar, dükler vb. asilzadeler zaman zaman bir araya gelerek balolar düzenliyorlardı ki bunların çoğu hâlâ çok zengin kişilerdi. Muhafazakâr Bavyeralılar krallığın ihdasını istiyorlar; hatta bunu sağlamak amacıyla bir de birlik kurmuşlardı. Esasen Almanya genelinde, küçük de olsa bir grup Alman İmparatorluğunun yeniden kurulmasını istiyordu. Tabii krallığın geri gelmesini isteyenler gibi, komünizm ve nazizmin gelmesini isteyenler de vardı ve bu konularda propaganda yapmak da serbestti. Fakat görülen o idi ki, bu tür olmazları isteyenlerin sayıları çok azdı.
Yabancıların ikinci sınıf vatandaş olmaları da tartışmaya müsait bir olgu idi. Zira özellikle Türk işçilerin çoğu hâlâ yontulmamışlardı. Yıllardır burada olmalarına rağmen Almanca derdini anlatabilenlerin sayıları artmıyordu. Türk işçilerin yarattıkları olumsuz izlenimler, şöyle fıkraların oluşmasına neden olmuştu:
1.Fıkra
-Türklerin en büyük üç bayramı nelerdir?
-Ramazan, Satış ve Sperrmüll Günü!… (Bu Sperrmüll Günü yılda bir iki kez sokağa bırakılan eşyaların nakliye ücreti ödemeden alınıp çöplüğe atılmasıdır ki, Türkler Almanların attıkları eski eşyayı topluyorlarmış!…)
2. Fıkra
-Yarış atının Türk olduğu nereden bellidir?
-Baş örtüsünden!…
3. Fıkra
-Türklerin sevdiği çikolata hangisidir?
-Sarımsaklı-Fındıklı çikolata!…
Münih’te ilk ziyareti “Bavyera Haftalık Tarım Gazetesi” idarehanesine yapmıştık. 110 Bin tirajlı gazete, tamamen tarımsal konulardaki haber ve yazılara yer veriyordu. Burada yönetmen Ludwig Gaual’dan gazete hakkında geniş bilgiler almıştım.
Akşama doğru, Çağatay Koçar ile Mehmet İsa Aral, otele gelmişler ve bir süre sohbet etmiş, gece de “Krone Sirki”ni seyretmiştik.
Hayvan Geliştirme Merkezi
Bavyera Eyaleti Hayvan Araştırma ve Geliştirme Merkezi; Tarım, Orman ve Gıda Bakanlığı’na bağlı bir kuruluş olup, gerçek anlamda bir enstitü gibi faaliyette bulunuyordu. Çalışan 150 kişiden 35’i üniversite mezunu idi ve çoğu ziraat tahsil etmişti. Merkezin 450 Hektar arazisi vardı ve burada çeşitli tarımsal çalışmalar yapılıyordu. Balıkçılık, süt ve et üretimi iştigal sahaları içindeydi. Dana, domuz, koyun, at ve tavuk besliyorlardı. Çalışmaların esası, 4 ana temel üzerine oturtulmuştu:
1. Ziraatçılar için araştırma
2. Hayvanların cinsleri üzerine inceleme
3. Ziraatçıların eğitilmesi
4. İhtisas üzerine eğitim.
Bana bilgiler veren Dr. Pflaum, 1934’te Bavyera’da doğmuştu. Ziraat Mühendisi olarak Tarım Bakanlığında göreve başlamış; bir enstitüde hocalık yapmış; Mali, Kongo, Tunus gibi ülkelere görevli olarak gitmişti. Türkiye’ye hiç gitmemiş olmasına hayıflanıyor ve “Türk mutfağının zenginliğini bilirim” diyordu. Bir de şunu demişti: “Ben, fakirlerden yemek yapmasını, zenginlerden de cimriliği öğrendim!…”
Siegertsbrunn Köyü
Siegertsbrunn Köyünde çiftçi Josef Pöttinger’in evini ziyaret ederken büyük bir şaşkınlık yaşamıştım. Zira bu zatın evi, tam anlamıyla bir etnografya müzesi idi. Bu müzede salt köyün etnografik yaşamını değil, tümüyle Bavyera Eyaletini yansıtan eşyalar bulunuyordu. Evin yan tarafındaki “Mayıs Ağacı” denilen şeyin etrafında her yıl bahar şenlikleri yapılıyordu. Josef’in üzerindeki giysiler de, Bayvera ulusal giysisi idi.
Tabii çiftliği de gezip görmüştük. Burada et hayvancılığı yapılıyordu. İşler kendisi, karısı ve iki oğlu ile yürütülüyordu. Bir ara yanlarında, bir de Türk çalışmıştı.
Olimpiyat Parkı
Köyden yorgun dönmüş ve bir süre otelde istirahat etmiştim. Sonraki düşüncemiz bir taksiye atlayıp, Olimpiyat Parkı’na giderek, akşam yemeğini Olimpiyat Kulesinin tepesindeki döner restoranda yemekti. Ne yazık ki restorasyon çalışması nedeniyle restoran kapalıydı. Ama biz kuleye çıkıp, buradan Münih gecesini temaşa eylemiştik. Kulenin yüksekliği 290 Metre idi. Asansör saniyede 7 metre hızla inip çıkıyordu. Park içindeki restoranda yemek yedikten sonra “Holiday in Ice” adlı “Buz Revüsü”ne gitmiş ve buradaki 3 saat süren muhteşem gösteriyi izlemiştik. Gösteri olimpiyat tesisleri içindeki özel bir salonda yapılıyordu. Dansçıların tümü ünlü kişilerdi. Alman, Amerikalı, Fransız, Kanadalı buz dansı sanatçılarının yanı sıra bir de Arjantinli trio vardı ki bunların davul eşliğindeki gösterileri seyre değerdi.
Bavyera mutfağının zengin olduğunu söylüyorlardı; ama bu zenginliği restoranlarda görebilmek maalesef mümkün değildi. Belki o güzel yemekleri ev hanımları yapıyorlardı?…
Bavyera’da “yeşil ve mavi kızmak” şeklinde ilginç bir deyim vardı…
Berlin’in amblemi “ayı”, Bavyera’nın amblemi ise “aslan” dı.
Bavyera sucuğu için de ünlüdür diyorlar ve ekliyorlardı: “Ama en iyisi dana sucuğu ve bol baharatlı olandır…”Ünlü olan bir şey de Bavyera birasıydı…
Dachau
Ertesi sabah Alp dağlarına tırmanacaktık, ama havanın soğuk olması nedeniyle bundan vazgeçmiş, S-Bahn ile Dachau kentine gitmiştik. Bu kent, Alman yakın tarihi açısından çok önemliydi. Zira Yahudilerin toplandıkları kamp ve acımasızca yakıldıkları fırınlardan birisi ve hatta en önemlisi buradaydı. Kampı ve oluşturulan müzeyi gezerken, çok üzülmüş ve Hitler faşizmini bir kez daha lanetlemiştim! Bilindiği gibi, Hitler rejimi, yani nasyonal sosyalistler, yakaladıkları Yahudileri böylesi kamplarda toplamışlardı. Bunlar arasında komünistler, sosyal demokratlar, rejim aleyhtarları, homoseksüeller ve Çingeneler de vardı. Bu insanları gazla veya başka işkence usulleriyle öldürüp yakılmışlardı! Yaşadıkları zulüm karşısında intihar edenler de olmuştu.
Sünnetli oldukları için Yahudi zannedilerek yakalanıp kamplara tıkılanlar arasında Orta Asya ve Kafkasya Türkleri de vardı Ama sonradan Almanya’da bulunan Kayyum-Han gibi Türkler, Hitler nezdinde girişimde bulunarak onları kurtarmışlardı. Bu hususta T.C.Büyükelçiliğinin de yararlı girişimleri olmuştu.
Dachau kampında gördüklerim yürekler acısı şeylerdi. İnsan insana nasıl oluyor da böylesine zalim davranabiliyordu? Üzülmemek, şaşırmamak elde değildi. Hitler ve arkadaşlarına normal insan diyebilmek maalesef mümkün değildi.
Dachau kampından çıktıktan sonra, bir saat yürüyerek tren istasyonuna giderken Dachau kentinin de oldukça büyük bir yerleşim birimi olduğunu saptamıştım. Hatta iş yeri Münih’te olup da burada ikamet edenler vardı.
Faşing
O akşam saat 19.15’te Çağatay Koçar gelmiş, yürüyerek Hotel Bayerischer Hof’a gitmiştik. Faşing günleri başlamıştı ve bu otelde Macarlar eğeleneceklerdi. Salt Bavyera’da yaşayan Macarlar değil, Macaristan ve hatta ABD’nden gelenler bile vardı. Çağatay, usule uyarak yanında bir de maske getirmiş ve Macarlar gibi o da maskesini takmıştı.
Almanya’nın her yanında, faşing eğlenceleri yapılıyor; zaman zaman ana caddelerde büyük kortejler oluşturularak, şehir içinde dolaşıyorlardı. Ama Alman faşingi, Brezilya faşinglerinin yanında sönük kalıyordu.
Bavyera Kooperatifler Birliği
Ertesi sabah erken kalkmış ve saat 08.00’de Bavyera Kooperatifler Birliği’ne gitmiştik. Birliğin genç basın bürosu şefi bizi önce Halk Bankası’na, sonra da Planek Köyündeki Eczacılar Kooperatifi’ne götürmüştü. Öğle yemeğini de bu kooperatifin yemekhanesinde yemiştik.
Bavyera Kooperatifler Birliği, Raiffeisen ve Esnaf Kooperatifleri tarafından kurulmuştu. Federal Almanya’da 14 tane bölge birliği vardı. Bu birliğe bağlı 240 kooperatif bulunuyordu. Bu kooperatiflerin ortak sayısı ise 400 bindi.
Münih’te son gün
Öğleden sonra Marien Meydanı’nda dolaşıp, kimi mağazalara girip çıkarak alışveriş yapmıştık. Sonra otelimin çevresinde ve tren istasyonunda bir süre gezinerek, karşılaştığım Türkler’le sohbet etmiştim. O arada ünlü CA mağazasından çocuklarım için bir şeyler almıştım.
Son Münih gecesinde yatağa girdiğimde saat gece yarısından sonra 02.00 olmuştu! Günün yorgunluğu, banyo vb. deliksiz bir uyku çekmiştim. Sabah saat 08.00’de resepsiyondan telefon etmeseler, daha uyuyacaktım. Kısa sürede hazırlıklarımı tamamlamış, kahvaltımı da yaparak, harekete hazır hale gelmiştim.
Saat 10.05’te otelden ayrılıp, Münih hava alanına gelmiştik. Gümrük ve pasaport polislerinden geçip, Lufthansa uçağına yerleşmiştim. Nihayet 04 Şubat 1986 günü saat 11.45’te havalanan uçakla Almanya’dan ayrılmıştım.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM