NEYE “BEN” DİYORUZ?

NEYE “BEN” DİYORUZ?

Sözlüklerde ve psikolojide kişinin kendisiyle ilgili görüş ve algılama biçimi olarak tanımlanan “ben” kavramı, dini (İslam’ı, sistemi) yani Allah’ın yaratışını merak edip öğrenmek istediğinizde birbirinden farklı iki “ben” ile karşımıza çıkar. Bunlardan ilki kulların birbirlerine göre var halleriyle “ben” deyişleri, diğeri ise kulun kendinde kendine göre var haline söylediği “ben”dir. Bunu ayet ve hadislerden fark ediyoruz. Fark edenlerden birisi olarak Yunus Emre (ra) de bu sebeple “Bir ‘ben’ vardır bende ‘ben’den içeri” demiş, bu deyişiyle sadrımıza şifa olacak bir tefekkür ifadesini bize miras bırakmıştır. Yazımızın sonunda söyleyeceğimizi şimdi söylemiş olalım ki kastımızın altı çizilmiş olsun: Dikkat edelim de birbirimize göre var halimize “ben” demekten kurtulalım! Çünkü günlük yaşantıda yapılan budur! İnsanlar hatta inananlar hatta “Billahi manada inandım” diyenler bile var görünen halimize “ben” demekteyiz. Gerçek “ben”i tanımanın yolu, var görünenimize “ben” demekten kurtulmakla açılmaktadır.
“Birbirimize göre var hal” ve “kendinde kendine göre var hal” nedir, ne demektir? Bu yazımızda özellikle “Birbirlerine Göre Var” hali birlikte tefekkür etmeye çalışalım. Allahım, lütfen tefekkürümüzden razı oluver, eksiklerimizi gider, yanlışlarımızı düzeltiver ve bizi senin razı olduğun “ben” haliyle yaşattığın kullarından eyle (âmin).
Yaratılmışların beş duyularıyla birbirlerini görüp duydukları, onların birbirlerine göre var halleridir. Örneğin kişinin boyu, yüzü gibi vasıfları birbirimize göre var halimize ait kendimizi anlattığımız hallerdir. Yeni tanıştığımız birisine kendimizi takdim ederken öne çıkardığımız “ben” budur. Veya uzunca süre görmediğimiz bir arkadaşımızla karşılaştığımız an hızla aklımızdan geçen onunla ilgili bilgiler genellikle onun var görünen hali ile ilgilidir. 1981’de şurada doğdu(m), 2004 yılında üniversiteden mezun oldu(m), ilgi alanları(m); gezmek, fotoğraf çekmek gibi hatırlananlar veya takdim edilenler birbirimize göre var halimize aittir. Bu birbirimize göre var hal kesret yani çokluk âleminin dünya yaşantısı için geçerlidir. Kesret âleminin her boyutunun zaman ve mekân kayıtları vardır. Bu sebeple, var görünen haline “Ben” diyen kişi kendini takdiminde doğum yeri ve zamanı, mezuniyet tarihi gibi bilgileri kullanır. Bu kayıtlarla oluşturulan “ben” tanımı birbirimize göre var halimize aittir. Var görünen halimize ait zihin, bu kayıtlarla olaylar arasında bağ kurarak olguları anlamayı ve hatırlamayı sağlar. Bu anlattığımız “ben”, yani birbirimize göre var halimize “ben” deyiş bizim yabancısı olduğumuz bir durum değil, bu yüzden “Zaten ben dediğimiz şey başka ne olabilir ki?” diye düşünebilirsiniz. Böyle düşünmemiz çok normaldir, çünkü yaşanılan hayat bu şekildeki “ben” algısı üzerinden yürüyor. Sosyal medya ve paylaşımları, televizyon programları, reklamlar, moda gibi akıp giren yaşantıya dair önemli herşey hep bu “ben”le yaşamak ve bu “ben”i göstermek üzerine var. İnsanın günlük yaşantıda görünmek ve göstermek istediği, takdim ettiği “ben” budur! “Daha iyi görün, daha iyi yaşa, daha fit ol” temalı yaklaşımlar eğer duniHi algıyla yaşanıyorsa amaç hep o “ben”i daha iyi göstermek, daha iyi yaşatmak, o ben dediğini daha fit tutmaktır. Dikkat ettiğinizde teknoloji, telefon, araç, ev, iletişim, tasarım, tatil gibi hayat tarzı öneren tüm reklamlar, diziler, filmler, romanlar ve dünyanın her türlü yöntemi, birbirimize göre var halimize “ben” gözüyle bakmayı sağlamlaştırmak, esfele safiliyn yapıyla ilan edilen ilahlık hissiyatını coşturmak, böyle bir hayat tarzı şekillendirmek üzerinedir. Bu haliyle dünya hayatı, müstakilen var ve muhtar zannedilen birbirimize göre var halimizi yarıştırmaya, onun için koşuşturmaya (tekasüre) çok elverişli olan duniHİ algıya, esfele safilin idraka bir fırsattır. Elbette dünya hayatı bu algıdan kurtulmak isteyenler, gerçek” ben”le tanışmaya talip olanlar için de yegâne fırsattır. Ancak ekseriyetimiz bu fırsatı zulmette kullanıyoruz. Kurtulmaya çalışıyor olanlarımız bile… Rabbimiz bu sebeple bizi Tekasür Suresi’yle, Asr Suresi’yle (aslında tümüyle Kur’an’da bizi) uyarıyor. Biz şimdi Tekasür Suresi’ndeki Rabbimizin seslenişine kulak (kalp) verelim inşaallah:
“Tekasür (kendinizi ve var görünen halinizi müstakilen var ve muhtar zannetmeniz) sizi öyle oyaladı ki (mezarda yatanlarla bile övünmek için) mezarları ziyarete gittiniz. Hayır, (yaptığınız hatayı, düştüğünüz yanılgıyı) yakında bileceksiniz! Hayır, hayır yakında bileceksiniz! Eğer (yukarıdaki uyarıyı) ilmel yakin bilseydiniz kesinlikle cehennemi (yaşarken) görürdünüz! Yemin olsun ki (zamanı gelince) onu aynel yakin göreceksiniz. Yemin olsun ki her nimetten (yaşarken size emaneten verilen her imkânınızdan) sorgulanacaksınız.”
Bize çok ileri bir idrakın tefekkürünün yaptırıldığı ve çok yüksek bir bilimsel korkunun yaşatıldığı bir suredir Tekasür Suresi; daha doğrusu Tekasür de öyle surelerdendir. İnsanı (inananı) yanıltan şeyin müstakilen varım ve muhtarım zannı olduğu, tüm ilişkilerini, bu zannını desteklemek üzere gerçekleştirdiği, yaşayanları ziyaretleri gibi kabir ziyaretlerinin de hep bu maksatlı olduğu, yani müstakilen var ve muhtar olarak dunihi algıyla önemsenen kan bağı, güç, kuvvet, itibar, şöhret, önemlilik, aidiyet gibi hislerle yapılan ziyaretlerle ömrün geçip gittiği öğretiliyor. Ey inanıyorum diyen, aldanma yurdu olan dünya seni de müstakillik zannıyla ve dunihi algıyla aldatmasın buyruluyor! Eğer algınızı hicret ettirmek üzere harekete geçer de Billahi manada imana talip olur ve öyle yaşamaya çalışırsanız, o zaman görürsünüz ki müstakilen varım zannıyla geliştirilen bakış açıları ve hayat tarzları ile yaptığınız hata imiş, büyük bir yanılgı imiş! İşte eğer bunu fark ederseniz, siz yaşarken müstakilen varım ve muhtarım algısıyla yaşamanın ve bu algıyla yaşayanların oluşturduğu cehennemi ilmel yakin fark ederdiniz, yani bu zanla yaşamanın nasıl bir cehennem olduğunu görürdünüz! Ey inanan kul, fark et ve talaşına gir de o cehennemi aynel yakin göreceğin halden önce gel kurtul, gel korun! Ve yine ey inanan kul, sana verilen halifetullah vasıflı zaman dilimi olan ömür emanetini, sana lütfedilen “ben”i, kendini hissetmeni (nefsini), muhtariyeti tercih gücünü ve bütün bunları yaşarken kullandığın beden emanetinden, ayrıca diğer tüm emanetlerden sorulacağın (emanetleri fark edip, kaybettiğin için de çok geç değerini anlayıp eyvah diyeceğin) günden önce kendini kendin sorgula, muhasebeni doğru yap!
Kur’ân-ı Kerim Birbirlerine Göre Var hali, bizi yanıltmasın diye, onu müstakilen var ve muhtar zannetmeyelim diye hep anlatır ve bu anlattıklarımızı bir kelimede özetler: Tekâsür! Tekâsür Sȗresi tamamen bunu anlatır. Tekâsür aslında birçok mânâyı barındıran bir isimlendirmedir. Öncelikle Birbirlerine Göre Var olan görüntülerin (varlıkların, fenomenlerin) oluşturduğu çokluğu ve çok önemli olarak da Birbirlerine Göre Var görünen kulların “Müstakilen VAR”lık zannını ifade eder. İçerdiği mânâların öncelikle önemli olanı bizim için budur. Birbirlerine Göre Var olanlar çokluğu, çokluk âlemini, kesret âlemini oluştururlar; kendilerini ve bu çokluktaki diğerlerini de “Müstakilen VAR” yani “muhtar” yani Allah’ın dışı var da kendisi ve onlar Allah dışında varlıklar olarak var zannederler. Tekâsür’ün taşıdığı diğer mânâ, Birbirlerine Göre Var olanların kendilerini “Müstakilen VAR ve Muhtar” zannettikleri bu algıyla hayat tarzı ve kuruntu oluşturduklarıdır. Tekâsür böyle bir kuruntu ve hayat tarzı mânâsını da içerir. Zaten insanın içini yiyen o kuruntudur! Kişi Birbirlerine Göre Var olana “Müstakilen VAR ve Muhtar” dediği ve bu inanışa göre de hayat tarzı oluşturduğu için, onun da yarışını yaptığı için onun yiyip bitiren kuruntuları başlar. Bu yüzden tekâsür özellikle bu kuruntuyu da ifade eder. Aslında tekasürün tüm mânâları birbirleriyle ilgili ve devam eden mânâlardır. Bu sebeple, Birbirlerine Göre Var’ların yarışı da onun açıkladığı manalardandır. Bu yarışın kendine göre bir kazananı vardır, bu da tekâsürün mânâlarındandır. Yani Birbirlerine Göre Var’ların yarışında onların kazanımlarıyla gururlanma ve övünmeleri! Kur’ân’daki bir kelime (tekâsür) bütün bu mânâların hepsini, hatta fazlasını içerir… (Dündar Y.,Talibin Başlangıç Çizgisi/Bölüm 16)
“Ben” dediğimiz şeyin ne olduğu, neye “ben” dedeğimizin, dahası neye “ben” dememiz gerektiğinin sonsuz ahiret hayatımız için ne kadar önemli olduğunu Tekasür Suresinin şifalı ama bir o kadar da korkutucu uyarısından anlayanlardan oluruz inşaallah. Yanılmayalım! Kesret âleminde bizim için nimet olan birbirimize göre var hali tanımlamak yanlış değildir, onda bir sıkıtı yoktur, var görüntülerin her biri bir Allah emridir, Allah’ın emirlerinin görünür hale gelmeleridir. Bu emir kapsamındaki bedeni, yani var görünüşü “ben” zannetmek ve onu “müstakilen var ve muhtar” sanmak yanlıştır. Bu yanlış algı bizi Tekasür Suresinde uyarılanlar kapsamına sokar! İşte bu halden Rabbimize sığınırız.
Merhametinle kurtarıver ve daim koruyuver Allahım (âmin).

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM